1926 Sonrası Dönem
1926 yılı, Türk hukuk tarihinde önemli bir dönemeçtir. Bu yıla hükümet bir dizi reform uygulamasıyla girmiştir. Önce, Mecelle yürürlükten kaldırılmış, yılın ilk ayından itibaren, Medeni Yasa; arkasından, Ceza Yasası ile Borçlar Yasası kabul edilmiştir. Batı Avrupa hukuk düzenini örnek alan bu yasal düzenlemeler , ticaret, milli eğitim ve personel yönetimi gibi pek çok alanda yaşama geçirilmişti. Monarşik ve İslâm düzene karşı gerçekleştirilen laik cumhuriyet rejiminin hukuksal çerçevesinin tamamlanması yolunda ciddi adımlar atılmıştı. Hilafete son verilmiş ve İslâm hukukun anlayışlarını barındıran yasalar yürürlükten kaldırılmıştı.
Hukuk alanında yapılan en önemli değişikliklerden biri de, Osmanlı toplum düzeninden kalan Kanunu Ceza‘nın yerine Türk Ceza Kanunu‘nun yürürlüğe konulmuş olmasıydı. Türk Ceza Kanunu, esas itibariyle, 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasası’ndan alınmıştı. Hazırlanışı sırasında etkili olduğu için liberal bir hukukçu olan Zandelli ‘nin adıyla da anılan İtalyan Ceza Yasası, klasik burjuva özgürlükler sistemine ve devlet anlayışına göre biçimlendirilmişti. Doğal olarak, bu etkiler de Türk Ceza Yasası’nda yansıdı. O nedenle, komünist düşünce yasaklanmamıştı, ama kurulu düzene (devlete) yönelik ve zora dayalı eylemler suç sayılmıştı (146, 171, 311, 313′ üncü maddeler gibi).
Ceza yasasında komünist düşünceyi açıkça yasaklayan bir düzenleme bulunmadığı içindir ki, komünist harekete yönelik soruşturmalarda, sürekli değişik hükümler uygulanıyordu. Nitekim, 1927 yılındaki TKP soruşturmasında, savcılık TCK’nin 171’inci maddesine göre karar verilmesini isterken, Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında 313’üncü maddeye dayanmıştı. 1932 yılındaki TKP davası TCK’nin 313 üncü maddesine dayanmıştı. 1933 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savcılık iddianamesinde ise, TCK’nin 146’ncı maddesinin komünistliği tahrik suçunu yasakladığı ileri sürülmüştü… Bu çelişkiler ve farklı uygulamalar, yukarıda da belirtildiği gibi, 1926 tarihli Türk Ceza Yasası’nın komünist düşünceyi yasaklayıcı bir hüküm’ içermemesinden ileri gelmekteydi…
Yasal düzenlemenin bu özelliğine rağmen, Nâzım “komünistliğe tahrik” nitelikli eylemde bulunduğu gerekçesiyle, 1927 yılında T.C.K.’nin 313, 933-34 yıllarında ise, yine ayın nedenle, ama bu kez 171 inci madde hükmüne göre mahkum edilmişti. ayrıca, 1936 yılının ilk yarısında, bu gerekçeyle yargılanmıştı.
Kuşkusuz ki, yasanın yasaklamadığı bir eylem nedeniyle ceza verilmesi hukuki değildi. Türk Ceza Yasası’nın 2’nci maddesi de, “işlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fi- ilden dolayı kimseye ceza verilemez” hükmünü öngörmekteydi. Nâzım, bu bilinçle hareket etmekte ve yargılandığı tüm davalardaki savunmalarında, inançları itibariyle komünist olduğunu, fakat yasanın bunu suç saymadığını açıkça söylüyordu. Ancak, komünist düşünceyle hiçbir ilgisi bulunmayan yasa maddeleriyle cezalandırılırken, eylemlerinin gizli komünist cemiyet kurmak olduğu gibi gerekçelere dayanılıyor, bu çelişki sürekli yaşanıyordu.